9. Deck

 0    100 tarjetas    macitsamet
descargar mp3 imprimir jugar test de práctica
 
término definición
katlanmak, dayanmak, tahammül etmek
hazmetmek, çekmek, -e katlanmak
Ona katlanmaktan başka seçeneğimiz yoku.
empezar lección
put up with
We had no choice but to put up with it
dayanmak, katlanmak, tahammül etmek
sabretmek, sebat etmek, acıya katlanmak
Hayatta birçok zorluklara katlanmak zorundasın.
empezar lección
endure
You have to endure a lot of hardships in life.
pohpohlamak, yağ çekmek-yakmak, övmek, yalakalık yapmak
dalkavukluk yapmak, yağ yakmak
O beni pohpohlamak istedi.
empezar lección
flatter
She wanted to flatter me
övmek, beğenmek, alkışlarla (birşeyi, birini) ilan etmek
alkışlamak, bağırarak ilan etmek
Eserleri sanat eleştirmenleri tarafından beğenildi.
empezar lección
acclaim
His work was acclaimed by art critics
tereddüt etmek, duraklamak
duraksamak, teklemek, çekinmek
O bir süre tereddüt etti
empezar lección
hesitate
He hesitate for a while.
sarılmak, kucaklamak
sarılma, kucaklaşmak
Sana sarılmak için sabırsızlanıyorum.
empezar lección
hug
I can’t wait to hug you.
sakatlamak, yaralamak, zedelemek,
incitmek, bir uzva zarar vermek
Başka hiç kimse yaralanmadı.
empezar lección
injure
No one else was injured.
acele etmek, acele ettirmek, sıkıştırmak, telaş etmek
acele, koşuşturma, telaş
Tom genellikle telaş içinde yemek yer.
empezar lección
rush
Tom usually eats in a rush.
elde etmek, edinmek, almak, sağlamak
bulmak, -den elde etmek
Bazı şeyleri elde etmek zordur.
empezar lección
obtain
obtain from
Some things are difficult to obtain.
edinmek, elde etmek
bir şeyi öğrenmek, edinmek
Raporun bir kopyasını almayı başardım.
empezar lección
acquire
I managed to acquire a copy of the report.
gözlemlemek, izlemek, gözlemek, dikkatle bakmak
gözlem yapmak, müşahede etmek, gözetlemek, -e uymak
Tom kuşları gözlemlemeyi sever.
empezar lección
observe
Tom likes to observe birds.
•hokkabazlık yapmak •yeterli zaman olmadığında aynı anda bir çok şey yapmaya çalışmak
yolsuzluk yapmak, hile, yer değiştirmek
•Tom nasıl hokkabazlık yapılacağını bana öğretti. •Pek çok kadın iş ve aile arasında hokkabazlık yapmak zorunda.
empezar lección
juggle
•Tom taught me how to juggle. •Many women have to juggle work and family.
birleş(tir)mek, kaynaş(tır) mak (firma, organizasyon)
karışmak, kaynaşmak, -in içinde erimek, -kaybolmak
Küçük şirketler daha büyük şirketlerle birleşmeye zorlandı.
empezar lección
merge
merge with/into
Small companies were forced to merge with larger companies.
birleştirmek, dahil etmek, katmak, anonim şirket haline getirmek, birleştirmek
Oyunlarına dans ve pandomim dahil etmeye başladı.
empezar lección
incorporate
He began to incorporate dance and mime into his plays.
hayatta kalmak, sağ kurtulmak, sağ kalmak,
-den sağ kurtulmak
Hayatta kaldık.
empezar lección
survive
We survived.
sağlamlaştırmak, güçlendirmek, kuvvetlen(dir)mek
Yüzme bacakları güçlendirir.
empezar lección
strengthen
Swimming strengthen the legs.
dikmek, dikiş, dikiş atmak
Bunu benim için dikebilir misin, Bebeğim?
empezar lección
stitch
stitch up
Can you stitch this up for me, baby?
ovmak, fırça ile ovmak
ovalayarak yıkmak, temizlemek, fırçalamak
Tom lavaboyu temizledi.
empezar lección
scrub
Tom scrubbed the sink.
rencide etmek, kızdırmak, gücendirmek, kırmak
suç işlemek
Tom Mary’i gücendirdi.
empezar lección
offend
Tom offended Mary.
küsmek, kırılmak, incinmek
gücenmek, alınmak, küskün, kırgın, alınmış olmak, dagın, -dan kılmak
Mary, bana kırgın.
empezar lección
be offended
be offended to/by
Mary is offended to me.
selamla(ş)mak, karşılamak, selam vermek
kutlamak, tebrik etmek, merhabalaşmak
O, onu neşeyle selamladı.
empezar lección
greet
greet eah other
She greeted him cheerfully.
nüfuz etmek, içine işlemek, yayılmak
geçmek, sinmek, sızmak
Eski duvarlara su sızmıştı.
empezar lección
permeate
Water had permeated into the old walls.
böbürlenmek. övünmek, kendini methetmek
palavra atmak, atıp tutmak
Tom böbürleniyordu.
empezar lección
brag
Tom was bragging.
övünmek, böbürlenmek, iftihar etmek
övünme, iftihar, palavra
O, yetenekleri hakkında övündü.
empezar lección
boast
He boasted about his skills.
suçlamak, ayıplamak, sorumlu tutmak
karalamak, kabahat, suçlama
Tom bizi suçlamak istiyor.
empezar lección
blame
Tom wants to blame us.
alkışlamak, alkış tutmak
alnından öpmek, beğenmek, takdir etmek
Biz oyuncuyu alkışladık.
empezar lección
applaud
We applauded the performer.
uymak uyum sağlamak, -e uymak
-e uygun olmak, uygun olarak, mutabakat
Onun konuşması duygularıyla uyum sağlamadı.
empezar lección
accord
His speech didn’t accord with his feelings.
yüceltmek, övmek
göklere çıkartmak, gururlandırmak
Şiir Roma imparatorluğunu yüceltmek için yazılmıştır.
empezar lección
exalt
The poem was written to exalt the Roman Empire.
süslerle donatmak, süslemek, bezemek
güzelleştirmek, tezyin etmek
Onlar odayı çiçekler ile süslediler.
empezar lección
adorn
They adorned the room with flowers.
süslemek (yemek)
servis tabağını süslemek
Balıkları limon dilimleri ile süsleyin.
empezar lección
garnish
Garnish the fish with lemon slices.
bir karara ilişkin uzun süre endişe duymak, kıvranmak, ıstırap çekmek, aşırı acı çekmek
mücadele etmek, uğraşmak, kafa yormak
Lee, kız arkadaşına ne alacağı konusunda kıvrandı.
empezar lección
agonize
Lee agonized over what to buy his girlfriend.
hayrete düşürmek, garib, şaşırtmak,
şaşkınlık, hayret ettirmek
Sınavı geçerek herkesi şaşırttı.
empezar lección
amaze
He amazed everyone by passing the exam.
başvurmak, temyiz, cazibe, çekicilik
rica etmek, albeni, müracaat etmek
Tom yardım başvurusunda bulundu.
empezar lección
appeal
Tom appealed for help
tiksinmek, iğrenmek, hor görmek, nefret etmek
O şiddetten nefret ediyor.
empezar lección
abhor
She abhors violence.
kusmak, kusturmak
kusmuk, kusma
Tom kusmak üzere gibi görünüyor.
empezar lección
puke
Tom looks like he’s about to puke
kusmak, istifra etmek,
kusma, kusmuk, çıkarmak, püskürtmek
Tom kovanın içine kustu.
empezar lección
vomit
Tom vomited into the bucket.
tiksindirmek, iğrendirmek
iğrenç, nefret, tiksinme
Beni tiksindiriyorsun.
empezar lección
disgust
You disgust me.
sokmak, eklemek, yerleştirmek
takmak (bilgisayar)
Lütfen madeni para yerleştirin.
empezar lección
insert
Please insert a coin.
sokmak; sokuşturmak, sıkıştırmak, (içine) sokmak, tıkmak, tepmek
•sokmak, koymak, yerleştirmek •iştahla yemek/atıştırmak, tıkınmak * Tam da kocaman bir kase makarnayı gömmek üzereydim.
Gömleğini içeri sok.
empezar lección
tuck, tuck sth into/behind/under
tuck in/into st *I was just about to tuck into a huge bowl of pasta.
Tuck your shirt in.
-i yok etmek; -i ortadan kaldırmak, -i bertaraf etmek, yakayı sıyırmak, kurtulmak, başından savmak
yakayı sıyırmak, kökünü kazımak, yok etmek, sepetlemek
Kötü bir alışkanlıktan kurtulmak kolay değildir.
empezar lección
get rid of
It is not easy to get rid of a bad habit.
engebeli arazi de yürüyüş yapmak, kır yürüşü yapmak, yükselmek
gezmek, yürümek, kırda uzun yürüş yapmak, dolaşmak, gezinti yapmak
Ben dağlarda yürümekten hoşlanırım.
empezar lección
hike, hike up
I like to hike in the mountains.
yürüyüşe/gezmeye çıkmak, dolaşmak
yürüyüşe çıkmak, gezmeye çıkmak
Çok ısınmadan bir yürüyüşe çıkalım.
empezar lección
go for a walk
Let’s go for a walk before it gets too hot.
önemsemek, kulak vermek, dikkat etmek, aldırmak
özen, dikkat
Onun tavsiyesine dikkat et.
empezar lección
heed
Take heed of her advice.
•tutkuyla/ihtirasla istemek •aşırı cinsel istek duymak, şiddetle arzulamak
şiddetle istemek, tutku, ihtiras •aşırı cinsel istek, şehvet düşkünlüğü
•Yıllarca gizlice onun peşinden koşmuştu. •Bu ihtirasla istenilecek bir arabadır.
empezar lección
lust after sth/sb
•She had secretly lusted after him for years. •This is a car to lust after.
giymek, giyinmek, kilo almak
sahneye koymak
O, ayakkabılarını giymek için eğildi.
empezar lección
put on
He stooped to put on his shoes.
kızartmak, fırında kızartmak, kızarmak
kavrulmuş
Kuzuları sıcak fırında 35 dakika kavurun.
empezar lección
roast
Roast the lamb in a hot oven for 35 minutes.
ıslanmak, ıslatmak, emdirmek •sırılsıklam etmek
kuru fasulye -bakliyat- ıslatma, suya girmek, çok içmek
Tavayı lavaboda ıslatmak için bıraktı. Kuru Fasulyeyi Islatmanın On Nedeni Hayatınızı Değiştirebilir.
empezar lección
soak
He left the pan in the sink to soak. Ten Reasons Soaking Dried Beans Can Change Your Life.
devralmak, yönetimi ele almak
üzerine almak (ticaret)
Tom devralmak için hâlâ çok genç.
empezar lección
take over
Tom is still too young to take over.
ile arkadaş olmak, (biriyle) arkadaş olmak,
kabullenmek, meşgul olmak
John’un Jane ile arkadaş olduğunu duydum.
empezar lección
take up with
I hear that John has taken up with Jane.
çökmek, yıkılmak
yığılmak, çöküş
Çatı, kar yükü altında çöktü.
empezar lección
collapse
The roof collapsed under the weight of snow.
ilişkilendirmek, bağdaştırmak birleştirmek, birleşme
ile arkadaşlık etmek, görüşmek
Çoğu insan bu markayı kaliteli ile ilişkilendirir.
empezar lección
to associate
associate with sb
Most people associate this brand with good quality.
•oluşturmak, meydana getirmek •... den/dan oluşmak/meydana gelmek
-den oluşmak, ihtiva etmek, içine almak
•Orkestra amatör ve profesyonel müzisyenlerden oluşmuştur. •Kadınlar, polis gücünün% 15'ini oluşturmaktadır.
empezar lección
comprise
be comprised of
•The orchestra was comprised of amateur and professional musicians. •Women comprise 15% of the police force.
sınırlamak, tahdit etmek, kısıtlamak, sınırlandırmak, çevrelemek
-e hapsetmek, -e kapatmak, hapsetmek
Onları nereye hapsettin? Yorumlarını tartıştığımız konuyla sınırla.
empezar lección
confine
confine sth to
Where did you confine them? Confine your remarks to the matter we are discussing.
dönüştürmek, değiştirmek, çevirme, (askeri) sınıf değiştirmek
din değiştiren kimse
Yenimi dolara çevirdim.
empezar lección
convert
convert sth into sth
I converted my yen into dollars.
türemek, -den elde etmek, sağlamak, kaynaklanmak
Bu kelime Yunancadan türetilmiştir.
empezar lección
derive
This word is derived from Greek.
tartışmak, çekişmek, itiraz etmek
uyuşmazlık, anlaşmazlık, çatışma
İlacın faydaları olduğunu tartışmıyorum.
empezar lección
dispute
dispute from/over/with
I'm not disputing that the drug has benefits.
ortaya çıkmak, doğmak, zuhur etmek •... den, dan çıkmak, görünmek, belirmek •belli olmak, ortaya çıkmak
zor bir durumun sonuna gelmek, üstesinden gelmek
•Gölgelerden bir figür çıktı. •İşverenlerine yalan söylediği ortaya çıktı.
empezar lección
emerge
•A figure emerged from the shadows. •It emerged that she had lied to her employers.
•Hak-yetki vermek/kazandırmak/tanımak •başlık koymak, isimlendirmek •hakkı olmak, hak kazanmak, yetkili olmak
•hakkı olmak, yetkili olmak, •hak vermek, adlandırmak
•İşsiz olmanız size ücretsiz tıbbi tedavi hakkı verir. •Vatandaşlık başvurusu yapma hakkım var. •İlk romanı Daha Masum Zamanlar olarak adlandırıldı.
empezar lección
entitle (to)
be entitled to
•Being unemployed entitles you to free medical treatment. •I’m entitled to apply for citizenship. •Her first novel was entitled More Innocent Times.
•(Politika, Siyaset) odaklanmak, odaklanmak •bir noktada yoğunlaş(tır) mak
odak noktası
Gözlerinize karanlığa odaklanması için zaman tanıyın.
empezar lección
focus
Give your eyes time to focus in the darkness.
örneklerle açıklamak, resimlemek
örneklemek, göstermek, tasvir etmek
Bu yeni keşif, erken insanlık tarihi hakkında ne kadar az şey bildiğimizi gösteriyor.
empezar lección
illustrate
This new discovery illustrates how little we know about early human history.
yorum yapmak, fikir beyan etmek, görüş belirtmek
yorum
Annem her zaman ne giydiğimi söyler.
empezar lección
comment
My mum always comments on what I'm wearing.
•yorumlamak, tefsir etmek •çevirmek, tercüme etmek
canlandırmak, oynamak, çevirmek
Rehberden bizim için yorum yapmasını istememiz gerekiyordu.
empezar lección
interpret
We had to ask the guide to interpret for us.
•... olarak kabul etmek; ... gözü ile bakmak; ... gibi değerlendirmek •dikkate almak, itina ile bakmak, özenle değerlendirmek •çok beğenmek, takdir etmek
saymak, hesaba katmak, önem vermek, çok beğenmek, takdir etmek
Planlar şüpheyle karşılandı.
empezar lección
regard
The plans were regarded with suspicion.
haklı göstermek/çıkarmak, mazur göstermek, geçerli nedeni olmak, suçsuzluğunu kanıtlamak
(Bilgisayar) blokla iki yana yaslamak
Bu bilet fiyatlarını nasıl haklı çıkaracaklarını bilmiyorum.
empezar lección
justify
I don't know how they can justify those ticket prices.
tepki göstermek, karşılık vermek, mukabele etmek
reaksiyon göstermek
Hızla tepki göstermek zorundaydık.
empezar lección
react
We had to react quickly.
•cevap/karşılık vermek, yanıtlamak •tedaviye cevap vermek
•Polis çağrıya ne kadar çabuk cevap verdi •Uyuşturucu tedavisine iyi yanıt veriyor.
empezar lección
respond
•How quickly did the police respond to the call •She's responding well to drug treatment.
eski yerine/durumuna/hâline vb. getirmek •onarmak, yenileştirmek •geri vermek, iade etmek
onarım
•Bölgede artık barış sağlandı. •Tablo, gerçek/asıl sahibine iade edildi.
empezar lección
restore
•Peace has now been restored in the region. •The painting was restored to its rightful owner.
korumak; sürdürmek, devam ettirmek, tutmak
aklında tutmak, unutmamak, elinden kaçırmamak, kaybetmemek
•Her şeyi korumak isteyen her şeyin kaçışına izin verir. •Biz bir avukat tutmak zorunda kaldık.
empezar lección
retain
•Whoever wants to retain everything lets everything escape. •We had to retain a lawyer.
sürdürmek, devam ettirmek, ayakta tutmak
sürdürmek, maruz kalmak, idame ettirmek
Ekip bu düzeydeki performansı sürdüremeyebilir.
empezar lección
sustain
The team may not be able to sustain this level of performance.
•tutmak, kavramak, yakalamak •ele geçirmek, zapt etmek(yer/yasadışı birşey) •fırsat varken alelacele süratle yapmak
yapışmak, haczetmek
•Kolumu yakaladı ve beni kendisine doğru çekti. •Sabahın erken saatlerinde askerler kontrolü ele geçirdi.
empezar lección
seize
•She seized my arm and pulled me towards her. •Troops seized control in the early hours of the morning.
ayırmak, ayırt etmek
Sınıfı üç gruba ayırdım.
empezar lección
separate
I separated the class into three groups.
belirtmek, belirlemek, açıkça belirtmek
tayin etmek, ayrıntılarıyla belirtmek
Tom kaç tane kurşun kalem alacağını belirtmedi.
empezar lección
specify
Tom didn't specify how many pencils to buy.
vurgulamak, önemini belirtmek
stres,*stresli, Tom çok stresli bir işi var.
Bu konuyu vurgulamak istiyorum.
empezar lección
stress
*stersli, Tom has a very stressful job.
I want to stress this point.
yararlanmak
fayda, yarar, çıkar, kar Bu senin menfaatin için.
Bundan kim yararlanıyor?
empezar lección
benefit
This is for your benefit.
Who benefits from this?
yol göstermek, rehberlik etmek, yönlendirmek
Tanrılar sonuna kadar insanlığa rehberlik etmek için yeryüzüne indiler.
empezar lección
guide
Gods came down on earth to guide humanity to its end.
istifade etmek, -den yararlanmak, faydalanmak
Akıllı bir kişi hatalarından faydalanır.
empezar lección
profit by
A wise person profits by his mistakes.
sonraya bırakmak, ertelemek, tecil etmek
uymak, -e boyun eğmek (to ile), Kararı başkasına bırakmak, başkasının fikrine uymak, saygı duymak
Ödemeler üç ay ertelenebilir.
empezar lección
defer
The payments can be deferred for three months.
uymak, (to) (-e) uymak, (-e) riayet etmek
to veya with ile uymak, intibak etmek, alıştırmak
Kurallara uymak zorundasın.
empezar lección
conform
conform to/with
You must conform to the rules.
savaşmak, mücadele etmek, harp etmek
savaş, mücadele, vuruşma
Bu sürekli çikolata yeme arzusuyla savaşmalıyım.
empezar lección
combat
I have to combat this constant desire to eat chocolate.
•komplo kurmak, gizli plan yapmak •problem olmak, bozmak, olumsuzluk yaratmak
•Kral, danışmanlarını kendisine komplo kurmakla suçladı. •Koşullar onun planlarını mahvetmek için komplo kurmuştu.
empezar lección
conspire
•The king accused his advisers of conspiring against him. •Circumstances had conspired to ruin her plans.
•tutuklamak, tevkif etmek •bir konuyu anlamak
tutuklamak
•Polis, suçluları yakalayamadı. •Tehlikeyi kavramada yavaştılar.
empezar lección
apprehend
•The police have failed to apprehend the culprits. • They were slow to apprehend the danger.
•itiraf etmek •kabul etmek, hastayı kabul etmek
içeri almak, kabul etmek
Anahtarları çaldığını itiraf etti.
empezar lección
admit
She admitted to stealing the keys.
•birikmek, toplanmak •biriktirmek, artırmak, tasarruf etmek
Kimyasallar vücudunuzda birikir.
empezar lección
accumulate
The chemicals accumulate in your body.
bir şeyden çok nefret etmek, tiksinmek, nefret etmek, iğrenmek
✗gramer, aşamalı kullanılmaz. •nefret beslemek
•Her türlü zulmden tiksiniyorum/nefret ediyorum. •Irkçılıktan çok nefret ediyor.
empezar lección
abominate
✗Don’t say: He was abominating racism.
•I abominate cruelty of all kinds. •He abominates racism.
•boş boş dolaşmak, gezinip durmak, amaçsızca gezinmek •yürüyerek uzaklaşmak, ayrılmak, terketmek
dağılmak, başka alemlere dalmak, asıl konudan uzaklaşmak, dalıp gitmek
•Kasaba etrafında amaçsızca dolaştılar.
empezar lección
wander
I was bored and my thoughts started to wander.
•They wandered aimlessly around the town.
•tapmak, tapınmak, ibadet etmek •taparcasına sevmek, tapmak
tapınma
•Hepsi aynı tanrıya taparlar. •Annesine tapıyordu.
empezar lección
worship
•They all worship the same god. •She worshipped her mother.
tecavüz etmek, ırzına geçmek
15 yaşındaki çocuk, okuldan eve dönerken tecavüze uğradı.
empezar lección
rape
The 15-year-old was raped on her way home from school.
•birine büyük zevk vermek, büyülemek, kalbini çalmak •tecavüz etmek
(eski kullanım) bir kadını isteklerine karşı seks yapmaya zorlamak
Onun gülümsemesi beni çok etkiledi.
empezar lección
ravish
I was utterly ravished by the way she smiled.
sarkıntılık etmek, taciz etmek
elle rahatsız etmek
Çocukları taciz etmekle suçlandı.
empezar lección
molest
He was accused of molesting children.
rahatsız/taciz/tedirgin/ etmek, bezdirmek
usandırmak, bezdirmek
Adamlar dehşete düşen mültecileri taciz etmeye çalışıyorlardı.
empezar lección
harass
The men were trying to harass the terrified refugees.
dert vermek, can sıkmak, sıkmak, zahmet vermek
sinir bozmak, sıkıntı, zahmet, dert
Tom Mary'nin canını sıkmak istemiyordu.
empezar lección
bother
Tom didn't want to bother Mary.
ibaret olmak, -den oluşmak
-den oluşmak
Komite on üyeden oluşmaktadır.
empezar lección
be made up of
The committee is made up of ten members.
kurtarmak
bir şeyi bir şeyden kurtarmak
Kendimi bu kötü alışkanlıktan kurtarmaya çalışıyorum.
empezar lección
rid - rid - rid
rid of/off
I'm trying to rid myself of this bad habit.
sınırı aşmak, aşırıya kaçmak, geçmek, aşmak, ihlal etmek
geçmek, ileri gitmek
Satışlar bu yıl şimdiye kadar 1 milyon doları aştı.
empezar lección
exceed
Sales have exceeded $1 million so far this year.
üstün gelmek, üstün olmak, geçmek, baskın çıkmak, bastırmak, aşmak
baskın çıkmak
Kitabın başarısı herkesin beklentilerini aştı.
empezar lección
surpass
The book's success surpassed everyone's expectations.
•başa çıkmak, hemen ilgilenmek, ele almak, çaresine bakmak •nazik bir konuyu/yapılan kötü bir şeyi biriyle paylaşmak/konuşmak
bir şey veya biriyle başa çıkmaya çalışmak için:
Bu sorunu çözmenin birçok yolu vardır.
empezar lección
tackle
There are many ways of tackling this problem.
emmek, özümsemek, içine çekmek
içine almak, zapt etmek, soğurmak
Kumaş tüm nemi emerek cildinizi kuru tutar.
empezar lección
absorb
The fabric absorbs all the moisture, keeping your skin dry.
•evlat edinmek •yeni bir şeyi kullanmaya başlamak veya kabul etmek
benimsemek, kabul etmek
•Çift, bir kız çocuğu evlat edinmeyi umuyor. •Yeni bir yaklaşım benimsedik.
empezar lección
adopt
•The couple are hoping to adopt a baby girl. •We've adopted a new approach.
merakla beklemek, ummak, sezmek, tahmin etmek
önceden tahmin edip ona göre davranmak
Önümüzdeki yıl fiyatların düşeceğini tahmin ediyoruz.
empezar lección
anticipate
We anticipate that prices will fall next year.
değerlendirmek, değerini belirlemek, kıymet takdir etmek
Testler, bir çocuğun okuma becerilerini değerlendirmek için tasarlanmıştır.
empezar lección
assess
The tests are designed to assess a child's reading skills.

Debes iniciar sesión para poder comentar.